Bu hafta, IMF ve Dünya Bankasının Bahar toplantılarını yaptığı haftadır. Yani, uluslararası ekonomi ve finans liderlerinin bir araya gelerek ekonomideki gelişmeleri değerlendirdiği, ekonomi politikasına yön veren açıklamaları yaptıkları önemli bir haftadır.
Her iki kuruluş da bu haftaya aylar öncesinden hazırlanmaya başlar. IMF ve Dünya Bankası ekonomistleri, her bir ülkenin ekonomi karnesini günceller ve buna göre başta büyüme ve enflasyon olmak üzere temel ekonomik verilere ilişkin tahminler yaparlar. Bu tahminlere göre küresel ekonomiye ilişkin beklentiler şekillenir.
Gerek Dünya Bankası, gerek IMF 2022 ve 2023 yılları için ekonomik görünüme dair karamsar tahminlerde bulundu. Dünya Bankası, 2022 yılı için küresel büyüme tahminini %4,1’den %3,2’ye düşürdü. IMF ise yine aynı dönem için büyüme tahminini %4,4’ten %3,6’ya indirdi.
Küresel ekonomik büyümenin zayıf seyretmesine ilişkin gerekçeler ise ortak. Bir kısmı geçmişten gelen sorunlar. Gelişmiş merkez bankalarının uyguladığı gevşek para politikalarının yarattığı enflasyon, pandeminin küresel talep ve tedarik zinciri akışına getirdiği kısıtlar ve bu sorunların yarattığı yüksek emtia fiyatları küresel büyümenin zayıf seyretmesinde başat rol oynuyor. Tabi bunun üzerine gelen Rusya – Ukrayna savaşı ve savaş kaynaklı küresel ticaretteki azalma ile emtia fiyatlarında rekor kıran yeni düzeyler de büyüme görünümü aşağı çekiyor.
Örnek vermek gerekirse IMF, 2022 yılında Rusya’nın %8,5, Ukrayna’nın ise %35 oranında daralmasını bekliyor.
Öte yandan gerek AB, gerekse ABD ekonomileri için durgunluk beklentileri de artıyor. Uluslararası yatırım bankası Goldman Sachs, önümüzdeki iki yıl içinde Amerika’da %35 ihtimalle durgunluk beklediğini açıkladı. Çin ise hem yapısal sorunları hem de pandemiye karşı yürüttüğü karantina politikaları sonucunda yavaşlamaya devem ediyor. Çin’de uygulanan karantina kısıtlamalarının uzamasının, hem Çin hem de küresel ekonomiyi yavaşlatacağı tahmin ediliyor.
Büyüme görünümü üzerinde risklerin artması, küresel boyutta son 40 yılın en yüksek düzeylerine ulaşan enflasyonla mücadelede merkez bankalarının hareket alanını kısıtlıyor. Merkez Bankası karar alıcıları, politika setinde iki farklı uçta kutuplaşmaya başladılar. Bir kısmı ekonomik büyümenin kırılgan olduğunu düşünerek gevşek politikaların devamını savunurken, diğer bir grup ise enflasyonla mücadelede geç kalındığını ve faizlerin hızla artırılması gerektiğini savunuyor. Ama bu kutuplaşma, karar alma becerisinde patinaj yapılmasına sebep oluyor.
Türkiye’de ise küresel arka planda oluşan tüm bu olumsuz havayı körükleyen bir politika seti uygulanıyor. Dünyadaki en yüksek negatif faizi veren Merkez Bankamız, enflasyonla mücadeleyi Hazine üzerinden sağlanan kur garantileriyle elde etmeyi hedefliyor. Hal böyle olunca, gerek tüketici, gerek üretici, gerekse varlık fiyatlarında rekor kıran yeni zirveler görüyoruz.
Tabi uzaktan bakınca da resim çok parlak görünmüyor. IMF Türkiye’nin bu yıl %2,7, önümüzdeki yıl %3 ile düşük oranlarda büyümesini bekliyor. Bu oranlar düşük; çünkü Türkiye gibi çalışmayan nüfusun yüksek olduğu bir ülkede, yeterli düzeyde istihdam yaratmıyor. İstihdam potansiyelinin düşük olmasının üzerine enflasyona ilişkin beklentiler de kötü. IMF, tüketici fiyatlarının bu yıl %61, önümüzdeki yıl %37 oranında artmasını bekliyor. Yani iş bulan kişi sayısının düşük olmasını, önemli bir kesimin de satın alma gücünün azalmasını öngörüyor.
Düşük büyüme, düşük istihdam ve yüksek enflasyon özellikle düşük ve orta gelirli halkı daha çok etkileyen ve gelir adaletini bozan temel ekonomik faktörlerdir. Maalesef 2022 yılı, hem küreselde ama daha çok yerelde, fakirleşmenin arttığı ve sosyal huzurun bozulduğu bir yıl olacak gibi duruyor…