İstatistiklere göre Türkiye’de asgari ücret komşuluğunda çalışanların payı toplam kayıtlı istihdamın ve ortalama ücretin yaklaşık yarısı düzeyindedir. İlk bakışta asgari ücrete yapılan artış çoğunluğu asgari ücret komşuluğunda çalışan bir toplum için refah artıcı görünse de gerçekler öyle midir?
Konuya ilk önce çalışan açısından bakalım. 2022 yılında asgari ücrete yapılan artış oranı yüzde 50 ile son yıllarda ve küresel ölçekte görülmemiş yüksek bir oranda olmuş olsa da detaylara baktığımızda satın alma gücü açısından işçinin kazancı olmadığını görüyoruz. Şöyle ki, bekar bir asgari ücretlinin 2021 Ocak ayında aldığı net 2.825TL, 2021 Ocak ayında yaklaşık 380 dolar idi. Oysa 2022 yılında alınması beyan edilen 4.253,40TL, 16 Aralık kapanış kuru itibarıyla, 280 dolara gerilemiş oldu.
Öte yandan ülkemizde kayıt dışı istihdamın da göz ardı edilemeyecek derecede yüksek düzeyde olduğunu unutmamalıyız. Asgari ücrete yapılan artışın kayıtlı istihdamı azaltıcı ya da kayıt dışı istihdamı artırıcı etkisinin olması oldukça muhtemeldir. İşveren üzerindeki yükün azaltılması amacıyla her ne kadar gelir ve damga vergisi yükünün kaldırılacağı duyurulmuş olsa da bu yükün Asgari Geçim İndirim Mekanizması (AGİ) nedeniyle zaten düşük bir oranda olduğunu unutmayalım. Asgari ücret üzerindeki vergi yükünün kaldırılmasının işverene etkisi, çalışanın medeni durumu ve çocuk sayısına göre, yaklaşık yüzde 1 ila 4 puan arasında olacaktır. Örnek vermek gerekirse, bekar bir çalışana ödenecek 4.253,40TL’ye karşılık SGK ve işsizlik sigorta primleri ile birlikte işverene maliyet 5.879,70TL’dir. Bu da 2021 yılında 4.203,56TL olan toplam maliyette %40 oranında yüksek bir artışa denk geliyor. İşveren üzerindeki yükün artması nedeniyle kayıtlı istihdamda olası bir azalma, çalışana gelir veya sosyal güvence kaybı riskini getirir.
İşveren tarafından baktığımızda ise, bir yandan enflasyonist etkiyle iç talepte olası bir daralma diğer yanda da yine kur ve enflasyon kaynaklı artan girdi maliyetlerinin üzerine ücret giderlerinde yüksek bir artış söz konusu olacaktır. Kar marjı ve rekabet gücü düşük olan sektör veya firmalarda bu yükün önemli ölçüde ayrışmaya sebep olması muhtemeldir.
Kamu maliyesi açısından düşündüğümüzde ise, asgari ücret üzerindeki vergi yükünün nasıl karşılanacağı henüz bilinmemekle beraber, bütçe açığını ve borç yükünü artıracağı şüphesizdir. Bu yük esas olarak vazgeçilen gelir ve damga vergisi sebebiyle olacaktır. Ancak düzenlemenin kayıtlı istihdamı azaltması veya düşük ücret beyanına sebep olması halinde vergi ve prim kayıpları daha da artacaktır. Kamu maliyesi açısından, harcama azaltmanın pek mümkün olmadığını düşünürsek, gelir kaybının farklı bir gelir unsuruyla ya da vergi artışıyla karşılanması ya da borçlanma maliyetini artırması beklenir.
Özetle, verimlilik artışı yerine enflasyon sarmalı neticesinde gelen ücret artışlarının refah artışına katkısının sınırlı olması beklenir; hane halkı, özel sektör ve kamu mali dengelerinde ise bozulmaya neden olması muhtemeldir.
Dr. Burcu Aydın Özüdoğru
Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü, Yarı Zamanlı Öğretim Üyesi